HUZUR BOZAN DAİRE MÜDÜRLERİ NE OLACAK?

HUZUR BOZAN DAİRE MÜDÜRLERİ NE OLACAK?

HUZUR BOZAN DAİRE MÜDÜRLERİ NE OLACAK?

 İsmi çok ta lazım olmayan 'kişiler' var, bu memlekette!

Kendini 'kral' zanneden, ama 'kraldan çok kralcı' olanlar.
Riyakarlığın daniskasını yaparlar, sonra da 'toplumun en dürüst' kişisi oluverirler.
Ahmet, Mehmet… Hasan, Hüseyin.. Ali, Veli… Ayşe, Fatma… Elif, Hatice… Emine vs. vs…
İsmi önemli değil.
Taşıdığı kimliğin altında kalıp, ezim ezim ezilirler de kendilerini 'bir halt olmuş' kişi sanırlar.
Yazık.
**
Kahramanmaraş, büyük bir il olabilir; ama hala 'zihniyet olarak' köylü kafaların çoğunlukta olduğu bir yerleşim yeridir.
1970'li, 1980'li yıllarda yerleşim alanı bir avuç kadardı, şimdi bir vücut gibi.
Ama 'zihniyet açısından' değişen bir şey yok.
Hala 'değirmen taşı gibi' dönüp duruyor, bir çok yönetici…
Seçimle işbaşına gelen azası, muhtarı, meclis üyesi, riyaset sahibi.
Atamayla göreve gelen şefi, müdür yardımcısı, müdürü.
Sendikacısı, dernekçisi, vakıfçısı, particisi.
Bir 'vurdumduymazlık', bir 'nemelazımcılık', bir 'boşvermişlik' almış başını gidiyor.
Ufku bırakın yarınları, bir saat sonrası görmeyen gadük zihniyetler.
Sağımız, solumuz, önümüz, arkamız 'kimliği', 'kişiliği', 'makamı' altında ezilip kalan insanlarla dolu.
Ama bakıyorsunuz ki, onlar 'kral'… Kraldan ziyade de 'kralcılar'.
**
Gazeteciler, bu memleketin birer bireyidir.
Ne seçimler işbaşına gelirler, ne atamayla… Bakmakla yükümlü olduğu insanların 'rızkını temin için' bu mesleği tercih etmişlerdir.
Elbette, 'gazetecilerin içinde de çürük elmalar' var.
Onlar 'sütten çıkmış ak kaşık' değillerdir elbette.
'Eğri oturup doğru konuşmak' gerekirse, 'meslektaşımız' (!) demeye utandığımız insanlar yok mudur; vardır elbette.
Ama 'utanacağımız' isimler, bir elin parmağını geçmez.
Her mesleğin, her toplumun bu tip insanları vardır. Zaten bu utanılacak kişiler olmazsa, 'gurur duyulacak' tiplerin bir anlamı olmaz.
**
Gazeteci; gördüğünü yazar.
Yanlışı dile getirir.
Eksikliği gündeme taşır.
Önerilerde bulunur.
Doğru-yanlış… Eksik-fazla… Görevi kamuoyunu aydınlatmak, toplumun ufkunu açabilmektir.
Siyasetçisi ile işbirliği yapar, memleketin sorunlarının çözümlenebilmesi için…
Bürokratı ile birlikte çalışır, daha güzel bir ortamda yaşamak için…
Bu arada, helalinden de ekmeğini kazanmaya; ailesini geçindirmeye bakar.
Meslektaşlarımın 'geneli olmasa' da, 'genele yakını' alkışlanacak, saygı duyulacak insanlardır.
Dedik ya; içimizde çürük elmalar var.
Temizleyemiyoruz. Çürükler zaman içerisinde sağlam olanları da dejenere etmeye başlıyor.
Ne kadar çürük te olsalar, ne kadar yanlış ta olsalar 'memleketi için çalışırlar'!
**
Bir daire müdürü, bu kentin önde gelen gazetecileri için bir söz etmiş:
"Onlar da gazeteci mi?"
El cevap: Evet, gazeteciler.
Sana bir soru, sayın müdür?
"Sen müdür müsün?"
Cevap: ???
Demiş ki:
"Onlar üç-beş kuruşluk kişiler!"
El cevap: 
"Sen kabzımal mısın, celep misin, zahireci misin, alım-satımcı mısın da kişilerin fiyatını biliyorsun. Yoksa, insan tacirliği mi yapıyorsun işini gücünü bırakıp?"
Sana bir soru, sayın müdür?
"Benim meslektaşlarım üç-beş kuruşluk kişiler ise, senin değerin kaç kuruş…"
Cevap: ???
Hatırlatma: Unutma ki, bir üçten azdır!
**
Sen, benim meslektaşlarıma laf söylerken kendine bakacaksın!
Soracaksın kendi kendine:
"-Benim dairemde huzur var mı?
-Ben görevimi layıkı ile yapabiliyor muyum?
-Devleti mi zarara uğrattım mı?
-Personelim ile iletişim içerisinde miyim?
-Misyonuma uygun muyum?
-Beni buraya atayanlara, uzun süre bu görevde tutanlara layık olabiliyor muyum!"
Bu ve benzeri soruların cevabını vereceksin, sonra da bize laf edeceksin.
**
Düşünüyorum da…
Abid Vanlı doğru yazmış.
Mustafa Şirin doğru yazmış.
Mehmet Fiskeci doğru yazmış.
Mehmet Taş doğru yazmış.
Diğerleri doğru yazmış.
**
Benden de bir söz:
"Bu sana kapak olsun, dikkat et!
Bir daha bizimle ilgili laf ederken beş düşün, üç değil…"
Bizim karakterimiz, senin karakterine bir milyon basar.. Haddini bil.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER