MÜFTÜ GEVHER, CAMİLER, HUZUR VE SÜKÛNUN KAYNAĞIDIR

CAMİLER SEVGİ VE SAYGININ, BİLGİ VE HİKMETİN, BİRLİK VE BERABERLİĞİN MEKÂNIDIR

MÜFTÜ GEVHER, CAMİLER, HUZUR VE SÜKÛNUN KAYNAĞIDIR

 Kahramanmaraş İl Müftüsü Muhammed Gevher, “Kâbe’nin birer şubesi ve Allah’ın evi olan camiler, huzur ve sükûnun kaynağıdır. Kimi zaman hayatın karmaşası içinde insanların nefes almasını sağlayan ve onları manevî yönden besleyen saadet yeri; kimi zaman çaresiz ve kimsesizler için sığınılacak bir liman; kimi zaman da yalnızlıktan bunalan ruhların sosyalleşmesine katkı sağlayan mukaddes bir mekândır.”

Kahramanmaraş İl Müftüsü Muhammed Gevher, camiler haftası nedeniyle yaptığı açıklamada; camilerin, asr-ı saadetten günümüze hem yapı hem de işlev olarak din-i mübin-i İslâm'ın bütün esaslarını ve mesajlarını temsil eden kurum olma niteliğine sahip olduğunu belirtti.
Kahramanmaraş İl Müftüsü Muhammed Gevher, “Kâbe’nin birer şubesi ve Allah’ın evi olan camiler, huzur ve sükûnun kaynağıdır” dedi.
 Gevher, camiler haftası nedeniyle yaptığı açıklamada; camilerin, asr-ı saadetten günümüze hem yapı hem de işlev olarak din-i mübin-i İslâm'ın bütün esaslarını ve mesajlarını temsil eden kurum olma niteliğine sahip olduğunu belirterek “Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî başta olmak üzere bütün camilerimiz, medeniyetin merkezi, ilim ve irfanın beşiği, fakir ve kimsesizin meskeni ve müminlerin kardeşlik membaı olmuştur. Bünyesinde gönülleri cem eden camiler, şehrin ruhu, mahallenin ve sokağın kalbidir” dedi. Gevher, şunları söyledi: 
“Kâbe’nin birer şubesi ve Allah’ın evi olan camiler, huzur ve sükûnun kaynağıdır. Kimi zaman hayatın karmaşası içinde insanların nefes almasını sağlayan ve onları manevî yönden besleyen saadet yeri; kimi zaman çaresiz ve kimsesizler için sığınılacak bir liman; kimi zaman da yalnızlıktan bunalan ruhların sosyalleşmesine katkı sağlayan mukaddes bir mekândır.
 Sevinçler camide paylaşılır, ölüler oradan uğurlanır, orada herkese dua edilir. Camiler Müslümanların müşterek kalbidir.  Camiler gönüllerin kırıldığı mekânlar değil gönüllerin tamir edildiği merkezlerdir.
Camiler etnik kökeni, siyasi düşüncesi mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun Rabbin evi olduğundan orası herkese açık olmalı, gayrı Müslümlerin girişine müsaade edilmesi ve orada Allah ve Rasulü (s.a.v.)’in davet metodu uygulanmalıdır.
 Yunus’un şu dizesi camide ki tavrımıza örnektir: “Elif okuduk ötürü / Pazar eyledik götürü / Yaratılanı hoş gör / Yaratandan ötürü” 
Bu hususa Ülkemizde hassasiyet gösterilmekte, camilerimizdeki irşad faaliyetlerine politik, etnik, mezhepsel ayrımcılığa, kişisel övgü ve yermelere fırsat verilmemektedir. Bu hususta camilerimiz huzur ve vahdetimizin daha da güçlenmesine vesile olmaktadır.  
Camilerimiz mihraplarıyla mabet, minber ve kürsüsü ile mekteptir. Fecirle başlayan bu mektep gecenin karanlığına kadar devam eder. Bünyesinde yer alan mihrap, sadece imamın namaz kıldırdığı makam değil; aynı zamanda her türlü kötülükle, günah ve isyanla mücadele edilen yerdir.
 İrat edilen hutbelerle anlam kazanan minber, bilginin ışığa dönüştüğü, zihinleri ve gönülleri aydınlattığı basamaklardır. Kürsüler, ilmin yüceliğini beyan eden köşelerdir. Kıble, tevhidin; minareler ise İslâm’ın şiarı olmuştur. İslâm kardeşliğinin ve birlikteliğin sembolü olan camiler, bir kişinin ya da zümrenin tekelinde olmayan, dolayısıyla kadın-erkek, genç-yaşlı, çocuk- yetişkin, engelli engelsiz her yaştan ve her kesimden Müslümanın rahatlıkla ibadetlerini eda edebilecekleri yerlerdir.
 
Müslümanların kalbinin attığı yer olan cami ve mescitlerin inşasını “imar” kelimesi ile ifade eden Kur’an-ı Kerim, İslâm mabetlerinin ancak inanmış gönüller tarafından imar edilebileceğini bildirmiştir.
Mescid yada mabet geleneği insanlık tarihinde medeniyet göstergesi ve kimlik belirleyicisi olmuştur. Her önemli mekânda cami ve kilise görürsünüz.
 Hz. Peygamber (s.a.s) ve sahâbe dönemlerinden günümüze kadar cami ve mescidlerin imarı tüm İslâm âleminde önem görmüş ve Müslümanlar, nesiller boyu farklı kültür ve medeniyetlerin ürünü olan mimarî ve sanatsal özelliklere sahip muhteşem camilerle yeryüzünü donatmışlar, Hz. Peygamberden gelen bir gelenekle iskan ettikleri her yere cami mührünü vurmuşlardır . İslam toplumlarında şehirleşme, şehircilik hep cami odaklı olmuştur. Yeni kurdukları şehirlerde camiyi hayatın merkezine alan bir plânlama yapmışlar kütüphane, aşevi çarşı, Pazar cami civarında yer almıştır. dinî mimariye önem vererek camilerin, mimarî ve tezyinat bakımından en güzel yapılar olmasına özen göstermişlerdir. İslâm geleneğinde özellikle Osmanlı döneminde “külliye" kültürünün çekirdeği camidir. Bu muazzam mimarî yapının çevresine medrese, hamam, misafirhane ve hastane gibi eğitim ve sosyal hizmet kurumları inşa edilmiş; böylece cami, insanların ihtiyaçlarının karşılandığı merkezî bir konuma sahip olmuştur.
 Estetik ve mimari özellikleri ve güzellikleriyle yüzlerce yıldır varlığını devam ettiren Fatihler, Süleymaniyeler, Selimiyeler, manevî yönden dinin gücünü; biçimsel açıdan sağlamlık ve kusursuzluğu; sanatsal açıdan da özgünlüğü yansıtan şaheserler olarak insanlığı hayran bırakmaya devam etmektedir. 
Camilerin yapısal mimarileri ne kadar önemli ise, manevi mimarı olan din hizmetleri ve cemaat bundan daha önemlidir. Zira maddi mimaride malzemeler taş, çimento, demirdir. Manevi mimarinin malzemesi insandır.
 Maddi mimaride kırılan bir şeyin yerine  yenisini koyabiliriz. Manevi mimaride böyle bir telefi zordur. Öyleyse bunun mektebi iyi olmalıdır. Bir çocuğun, bir gencin veya herhangi bir zatın gönlünü camiye bağlamak, onlara camiyi sevdirmek, camiyi bir çekim merkezi haline getirmek manevi mimarlık işidir. Camilerin süsü cemaattir, cemaati olan bir din manen mamurdur. Cemaati olmayan bir din viranedir.
Camiler hem maddi hem manevi mimarisiyle çekici hale getirilmeli, Kaben’nin şubesi olduğu gösterilmelidir.
 Mihrap, kürsü, minber ve cemaat “Allah’ın yanındaki değerini öğrenmek istiyorsan seni nerede istihdam ettiğine bak. 
Camiler, tarih boyunca sadece ibadetlerin değil aynı zamanda sevgi ve saygının, bilgi ve hikmetin, birlik ve beraberliğin mekânıdır. Camilerde bedenlerimizin yanı sıra zihinlerimizi ve gönüllerimizi buluşturur;  bizler bir birimizi sevmeyi kainata acıma kültürünü oralardan alır  tevhitle vahdet arasında bir ilişki kurarız.
 Abdullah B. Amr’ın rivayetinde; Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.) mescide girdiğinde cemaatin bir kısmının dua ve zikir, bir kısmının ilimle meşgul olduklarını görmüş, her ikisinin de hayır üzere olduklarını ifade ettikten sonra “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim” buyurarak ilimle uğraşanların yanına oturmuştur.
 Camiler, bağımsızlığımızın simgesi ve vatanımızın tapusudur. Biz mabedi ve ezanı istiklâl Marşımıza yerleştirmiş bir ecdadın torunlarıyız: “Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli, Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. / Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli, / Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli" dizeleriyle kimliğini bütünleştirmiş bir milletiz. Kurtuluş da camilerden başlamıştır.
 Son olarak dün olduğu gibi bugün de camilerin hayatın merkezinde yer alan işlevselliğine yeniden kavuşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Bu vesileyle Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle mihraptan, minberden, kürsüden ışığını alarak yaptıran ve yapılmasında emeği gecen, zevata Allah’tan gani rahmet diliyorum, haftamızın camilerimizin manevi mimarı olan insanlarımızın sayılarının artma ve gençlerimizle süslenmesini Allah tan niyaz ediyorum.
 Rabbim bizi ‘ezan’sız bırakma!”
HABER MERKEZİ

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER