DERELER KURUMADAN KUM ORTAYA ÇIKMAZ!

DERELER KURUMADAN KUM ORTAYA ÇIKMAZ!

DERELER KURUMADAN KUM ORTAYA ÇIKMAZ!

 

Gece. 
Gündüz.
**
Sabah.
Akşam.
**
Dün.
Bugün.
Yarın.
**
Doğum.
Yaşam.
Ölüm.
**
Hayat bu kadar kısa. Zaman, yaşanılan 'an'dır. 'An'ın öncesi geçmiştir kişi için, 'an'ın sonrası bilinmiyor. 
O yüzden yaşanılan 'an'ın kıymetinin bilinmesi gerekir.
O 'en kısa zaman süresi' diye nitelendirilen 'an'ın çok iyi değerlendirilmesi gerekmez mi?
Doğumla birlikte Yaradan'a karşı başlayan kulluk vazifesinin ölümden sonra değer bulabilmesi için o kısacık zam'an'ın iyi değerlendirilmesi elzemdir.
İnanan için böyledir.
İnanmayan için de zaten her şey güllük gülistanlıktır.
**
"Bayramdan sonra düğün" deyimi vardır, kültürümüzde.
Bayram, kavuşmaktır hasreti duyulana. 
Kavuşmanın sonrası da düğündür. Davul zurnaya, halaya çengiye ne gerek var sevinç için. Düğün bir eylem olsa da gerektirdiği birlikteliktir; gönülden gönüle bağlanan.
 "Rüzgar"dan sonra "yağmur" başlar; içinizde kopan bir fırtına sonrası gözlerinizin nemlendiğini ve belki de "bardaktan boşanırcası"na ağladığınızı hissedersiniz; değil mi?
**
Bir başka boyutu var hayatın.
**
Evet.
Hayır.
**
Gelmek.
Gitmek.
**
Durmak.
Yürümek.
**
Ben (biz).
Sen (siz).
O (onlar).
**
Saat çalışıyor ve zaman akıp gidiyor, bir su gibi.
Hayatınızda kaç saat geride kaldığını yani kaç saat yaşadığınızı kağıt-kalem-hesap makinesi marifeti ile hesaplamanız mümkün değil.
Ortaya çıkacak rakam, geride kalan zamanın gerçek değeri değildir.
Geride kaldığını hesapladığınız zaman dilimi, aslında gerçek değerin de altındadır.
Geçen zamanı telaffuz etmek için geçen süre, hesapladığınız sürenin çok üstünde olacaktır.
**
Dereler kurumadan, kum ortaya çıkmaz.


///////

Hadi bir 
koalisyon kuralım!

Ekonomik anlamda birliktelik sağlanabilir. 
İki ya da daha fazla kişi ya da kurumun bir araya gelerek ortaklık yapabileceği her zaman muhtemeldir.
Hatta bu ekonomik işbirliği çok uzun soluklu olabilir.
Oluyor da.
Bugün gerek ülkemizde, gerekse diğer ülkelerde iki ya da çok ortaklı büyük şirketlerin uzun yıllardır varlığını sürdürdüğü bir gerçektir.
**
Ama siyaset öyle değildir.
Ortaklık yapmak zordur, siyasette.
Hele uzun soluklu olmanın imkanı yok gibidir.
Bunu da ülkemizin siyasi tarihinde çok görüyoruz.
En uzun süreli koalisyon, yaklaşık 43 ay sürebilmiştir.
**
Ülkemizde bugüne kadar 14 koalisyon hükümeti kurulmuş, bunların 5'i üçlü koalisyon, 9'u ise 2'li koalisyondur.
En uyumlu koalisyon merhum Bülent Ecevit'in başbakan, Devlet Bahçeli'nin başbakan yardımcısı olduğu ve ülkemizdeki son koalisyon hükümetidir.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimlerin ardından DSP ile MHP'nin yaptığı koalisyondur.
Ecevit-Bahçeli işbirliğinde kurulan 57. Hükümet, 18 Mayıs 1999 tarihinde göreve başlamış, 18 Kasım 2002 tarihinde görevi bırakmıştır.
Görev süresi 3 yıl, 6 ay 20 gündür.
Öyle koalisyonlar var ki, ömrü 3 ayı doldurmamıştır.
**
7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloda TBMM'nin sandalye sayısını hatırlayalım.
AK Parti 258.
CHP 132.
MHP 80.
HDP 80.
Böyle bir rakamsal dağılımda tek parti iktidarı (azınlık hariç) olmayacak.
Ya 2'li, ya 3'lü koalisyon çıkacak.
Başka alternatifi yok.
Peki bu tabloda uyumlu bir koalisyon olur mu? 
Olmaması için nedenler var mı? 
**
Seçimden önce de seçimden sonra da oluşturulmaya çalışılan bir algı var.
"Koalisyon."
AK Parti, koalisyonun ilk partisi olacak; peki ortağı kim olacak?
İşte asıl tartışma da bu: CHP mi, MHP mi, HDP mi?
AK Parti, üçüyle de ortaklık kurabilir.
Yeter ki her iki taraf ta, hükümet olmaktan ne istediğini iyi ifade edebilsin.
Kurulacak ortaklık hükümeti, toplumda iyi ifade edilebilsin.
**
Son birkaç gün içinde ibre bir AK Parti-MHP, bir AK Parti-CHP istikametinde oluyor.
Ne olacağını göreceğiz, birkaç gün sonrasında.
Kim kiminle hükümet kurarsa kursun, karşılaşacağı tablo ateşten gömlek gibidir.
Ülkemizin en uzun sınırı olan Suriye'de yaşanan gelişmeler, iyi analiz edilip tedbirler alınmazsa ülkemizde de farklı ortamları yaşatacağı benziyor.
O yüzden de diyorum ki:
"Hadi bir koalisyon kuralım" ile bu işler olmuyor.

/////

Çörek zamanı gel(m)iyor!
Her geçen gün teknolojiye yenik düşüyoruz.
Eskiyi arar hale geldik.
Çocukluğumuzda Ramazan bayramına yakın çörek için fırınlarda kuyruğa girerdik.
İki gece, üç gece beklendiğini hatırlarım.
Sonrasında yanında bir hoşaf gelirdi, misafirlikte.
Çörek ile hoşaf, iki sevgili gibiydi.
Ama şimdi ayrılmışlar.
Çörek, artık her an bulunabilir bir gıda maddesi haline geldi.
Ama hoşaf öyle değil.
Ayrıldılar.
Şimdi çörek ayrı ikram ediliyor, hoşaf ayrı.
**
Üç bayramımız var.
Cuma.
Ramazan.
Kurban.
Ramazan bayramına yerelde 'çörek bayramı', 'şeker bayramı', 'oruç bayramı' gibi tanımlamalar yapılır.
Çocuklar için 'şeker bayramıdır'.
Biraz olgunlar için 'çörek bayramıdır'.
Oruç tutalar için 'oruç bayramıdır'.
Ama genel olarak Ramazan Bayramıdır.
Fıtr bayramı da denir.
Bu bayramda en güzel işi 'çörek fırınları' yapardı. Ramazanın ilk haftasının ardından mahalle aralarındaki küçük fırınlarda da uzun uzun bekleyişler yapılırdı.
Hamur yoğrulur, fırına teslim edilir.
Genelde de gençliğe yeni adım atanlar bekletilirdi fırınlarda.
Şimdi.
İstediğin gün, istediğin zaman bulabilirsin. 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER