guncel46.com
2016-12-29 11:45:29

O ELİNDEKİ NEDİR?

MEHMET KAYA

mulvikaya@hotmail.com 29 Aralık 2016, 11:45

 O ELİNDEKİ NEDİR?

 

Bu soru benim tarafımdan birine sorulan bir soru değildir. Kimseye de, böyle bir soru sorma aklımıza düşmez, zaten hakkımız da, değil. 

Ama yine de, bazı şeyleri doğru anlayabilelim diye "bir birimizi incitmeden" hem kendimize, hem bir birimize sorularımız olmalı. İnsan diliyle, dinin diliyle, kardeşlik diliyle iyiliğin diliyle sorulan sorular. 


Soru "Musa Peygambere"  Rabbimizin bir sorusu, nedenini aşağıda açıklamaya çalışacağız İnşallah.


Evet bizlerde  "kimi zamanlar" bu sorulara benzer soruları  "kimseye doğrudan sormadan" gündeme taşımaya çalışmalıyız. Dünya Müslümanlarının, ve ülkemizin üstüne  "büyük bir karanlığın böylesine  çöktüğü günlerde" bu sorular taşınmalı gündeme. Camilere taşınmalı böyle sorular, partilere cemaatler taşınmalı. Ve insan kendine taşımalı bu gibi soruları. Ve bir cevabını bulmaya çalışmalıyız, en azından bir nedenini. Anlamaya çalışmalıyız, bu karanlıkların nedenini.


Yoksa bu karanlık bizi boğacak, bu karanlık bütün insanları, bütün Müslümanları boğacak, bu zalim anlayışlar şehirlerimizi daha yaşanmaz kılacak, böyle giderse.  Böyle giderse başını alıp giden kuşlar geri gelmeyecek, kuruyan sular geri gelmeyecek, evlerimizi bırakıp giden gülüşler geri gelmeyecek.


Böyle giderse daha çok mutsuz olacak çocukları ülkenin, kızlarımızın kalbi daha çok kanayacak böyle giderse, gelin bunu bilelim.


Farkında mısınız "bir kısım insanların olanca keyifleri yerindeyken" başka bir kısım insanlar felaket bir acı, ve sefalet içinde yaşıyorlar şehirlerde, sokaklarda, ve seslerini "çok az bir şekilde" duyurabiliyorlar, hatta duyuramıyorlar.


Duymak istemiyoruz kimi sesleri. Mesela yoksulların, çaresizlik içinde yayan insanları, ekmeğe suya muhtaç olanların sesini. Bazıları görmek bilmek istemese de, çok var bu insanlardan yaşadığımız şehirlerin kimi sokaklarında.


O sesleri, o acıları duymadıktan sonra "insanlığın önü, Müslüman toplum dediğimiz toplumun önü" aydınlık değildir, ve kılındığı sanılan o namazların bir faydası da, olmayacaktır.

Önümüzün aydınlık olması için bütün insanların yiyecek ekmeği, içecek suyu, barınacak evi olması gerekir. Anlamak istemeyen kimi kişiler olsa da "bütün kutsal metinler" bunun böyle olmasını söylediler bize. 

Bütün Peygamberler aynı sözü ettiler "bir insan başka bir insanın" hakkına göz koymamalı, hakkının gasp etmemeli dediler. Biz bunu anlamak istemediysek, onlar ne yapsınlar?


Eğer bu zalim anlayışları, bu dünya dolusu karanlığın nedenlerini gündeme taşımaz isek, bunun nedenini bilmez tartışmaz isek, bir birimizi sevmeyi beceremezsek, sokakları caddeleri  dağları denizleri başka insanlar ile paylaşmak istemez "hep bizim olsun" dersek, daha çok uzaklaşacağız bir birimizden. 

Daha çok azalacak içimizdeki sevgi, daha çok merhametsiz kalacağız. Daha çok tutunacağız dünyaya, daha çok tapınak haline getireceğiz, dünyamızı süsleyen bazı şeyleri, ve sonuç insan için çok acı olacak.


Yaşadığımız şehirlerde huzur ve  yaşama sevinci kalmayacak, kalmadı da. Her gün daha çok kavga, daha çok cinayet, daha çok ölüm haberleri olacak. Daha çok öldürülecek kadınlar.

Aslında, bütün bunlar olmuyor mu?

Sahi ne bu "her gün" bu kadar cinayet haberleri, kadın ölümleri, hırsızlık  olayları,sonra bunca gürültü? Bu olanları insanlığın neresine yama yapabiliriz, böyle insan mı olur? Ve biz bu olanlardan sorumlu değil miyiz, kim söylüyor bunu? Çağında olup bitenden sorumlusun sen ey insan!


Gelirsek soru ya: 

Hani, Allah Musa ya "o elindeki nedir ?" dedi de, Musa o benim asamdır dedi ya. Ve sonra ona dayanırım,onunla koyunlarıma yaprak silkerim, benim için başka yararları da, var dedi ya.
Ve Allah Musa ya "O zaman onu yere at  ey Musa!" deyince, onu yere attı ya. Yani böyle anlatılır ya, bize Taha Suresinde.

Ayetleri tefsir edenler "bir birine yakın şeyle söylüyorlarsa da"  o yere atılan  şeyin dünya olduğunu söyleyenlerin sayısı çok fazla aslında. Ve en doğrusu da, bu olması gerek.

Çünkü dünya ile "çok haşır neşir olanlar, dünyayı çok sevenler, dünyayı servet şöhret edinme yeri sananlar "bunlar kimlerse" asla insanı sevemezler, sevmeye yanaşmazlar, vermeye ve paylaşmaya yanaşmazlar. Ve onların her biri, daha çok kendilerinin olsun isterler bazı şeyleri. Daha çok servet, daha çok altın, daha çok ev, daha pahalı arabalar filan.


Gelin uzun etmeyelim. Ülke adına konuşanlar, din adına konuşanlar, bilgi adına konuşanlar, hatta insan adına konuşanlar, sonra yazıp çizenler "eğer dünya ile sıkı bağlantı içindeyseler" yapacakları bir şey yoktur insan adına. Onların aklına  "aç kuşlara" yem atmak bile düşmez.

Onlar yalancılar dırlar.

Onlar iki yüzlü kişilerdir.

Onların kendilerince başka hesapları vardır, çünkü her zaman bu böyle olmuştur.

Kimseye evsiz barksız parasız olun demiyoruz. Ama bunları kendinize ilah edinmeyin, bunları insan olmanın önüne geçirmeyin diyoruz.

Çünkü dünyayı, dünya nimetlerini parayı serveti, makamı şöhreti kutsayanlar "insanı, şehirleri çocukları kadınları toprağı sevmeyi" beceremiyorlar. 

Yani her zaman içlerinde bir karanlık, içlerinde bir zalimlik ve acımasızlık oluyor. 

Yanlış mı dedik?

Mehmet KAYA

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.