BU GÜNDE ONLARDAN BİRİNİN SÖZÜNE KULAK VERELİM.

 BU GÜNDE ONLARDAN  BİRİNİN SÖZÜNE KULAK VERELİM.

Çünkü kulak vermek zorundayız, adalet üzere düşünce sahibi olmak  istiyorsak  düşmanlarımıza ve sevmiyor  olduklarımıza bile kulak vermek, ve onları da dinlemek, ne dediklerini bilmek durumundayız. 

Eğer kulak vermez ne dediklerini bilmezsek adaletsizce düşmanlıklar besleriz düşman bildiklerimize, kendimizden saymadıklarımıza. Hayatımızın her alanında “her gün eleştirdiğimiz, her gün iki yüzlü olmakla itham ettiğimiz, ve hatta küfürler ettiğimiz”  kimi batılı  adamların, onların düşünen adamlarının, ne dediğini bilmezsek, kendimizi “şimdi olduğu gibi” hep aldatmaya, kendi kendimize yalan söylemeye, kendimizi onlardan çok üstün görmeye, kendimizi kutsamaya devam eder dururuz. Ve bunu  böyle yapmanın  sonuncunda “kendimizi  en akıllı sanmanın, en haklı sanmanın sonucu, ya da kendi devletimizi böyle sanmanın sonucu” inanın yalnız  kendimizi kandırırız.

Zira günümüzde bir çok siyaset adamımız, bir çok yazı ve düşünce adamımız, din adına konuşanlar, bir çok yazar çizer  “yani aslında her birimiz” batılıları iki yüzlü çıkarcı ve ahlaksız olarak kabul ederken onları eleştirip suçlarken, onlara şeytanın çocukları derken, kapitalizmin evlatları derken “ve sanki onlarda eleştirdiğimiz” onlarda var saydığımız  şeyler “bizde yokmuş gibi” kendimize hakkımız olmayan payeler çıkarmaya, olmadık nedenlerle kendimizi, ve  toplumumuzu haklı gibi göstermeye çalışmakta hayli mahiriz.

Keşke hayatımızın hiçbir alanında “asla” onlara, yani batılılara, yani düşmanlarımıza, insanlığın ve ümmetin düşmanlarına benzer hallerimiz olmasaydı. Keşke hayatlarımız asla onların hayatlarına, evlerimiz onların evlerine ve hatta tıraşlarımız onların tıraşlarına benzer olmasaydı. Tıraşlarımızı dediğimi anlamaya çalışın, zira “neden se” artık bütün küçük çocuklarımız berberlerde Amerikan tıraşı kuyruğunda. Hele bir bakın sokağınıza, nasılda onlara benzemişiz?

Başaramadığımız ne varsa, beceremediğimiz ne varsa “bütün bunların suçunu” batılılara yükleyerek kendimizi kurtaracağımızı sanıyoruz. Kendi suçlarımızı kendi günahlarımızı başkalarının sırtına yüklemekte mahir bir toplum haline geldik, ne dersiniz? Aslında bilmeliyiz ki Allah yeryüzünde kendi kulları arasında “ve dünyalıkları için” adaletli davranır, ve kim bir şeyi hak etmişse, o uğurda gayret göstermişse onun karşılığını “bir dünya nimeti olarak” ona verir, ve bunu yaparken onun imanına dinine ibadetine bakmaz.

Bakın batılı bir bilge kabul edilen Paulo Coelho ne der? Bir gün insanlığın hayrına çalışmak isteyenlere yalvarırım; Asla bedenleriniz Tanrı adına olsa dahi “unutmayın ki” eğer içinizde sevgi yoksa  başka şeylerin hiç önemi yoktur. Hiç.

Yani diyor ki batılı bilge yaptığınız işlerin, eylemlerin, iyiliklerin hayırların,  birinin karnın doyurmaların, birinin elinden tutup kaldırmaların içinde sevgi yoksa, yaptığınız hiç bir işin ehemmiyeti yoktur. İslam da bunu bize böyle demiyor mu? Demiyor mu inandığımız din “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, ve bir birinizi sevmedikçe de iman etmiş  olmazsınız diye.

Yani aziz dostlar. Yeryüzünde ümmet sevgiyi yeniden inşa edip ayağa kaldırmadıkça, yaptığımız iyilik ve hayırların içini sevgi ile doldurmadıkça, dostluklarımızın, kardeşliklerimizin içini, sözlerimizin, verdiğimiz selamların içini, ellerimizin kalplerimizin yüreklerimizin ve evlerimizin içini sevgi ile doldurmadıkça “ve yeniden bir sevgi  medeniyeti inşa etmedikçe” işimiz sandığımızdan daha zor.

Ve kendimizi bu işlerden sorumlu tutanlardan olmazsak, kendi kendimize “biz bu kötülüklerden, bu aç insanlardan, bu ayağı yalın  çocuklardan, ve bu orospuluk yapmak durumunda kalan kadınlardan” sorumlu olduğumuzu söylemezsek yine işimiz zor. Denir ki “bu dünya bir imtihan yeridir” yani gördüklerimizden duyduklarımızdan her daim sorumluyuz.

                                                                                                                                                                              Mehmet KAYA

 

YORUM EKLE