KAFASINA VURUYORUZ ALTTAN SES GELİYOR

Saatler sonra, gagaları soğuktan donmuş güvercinlerin kanat sesleri dolu gökyüzünde puslu bir Londra sabahına merhaba diyeceğim

KAFASINA VURUYORUZ ALTTAN SES GELİYOR

Mezarlığı’ndaki toprağını koklayarak teselli bulduğum ağabeyimin kokusunun özlemini gidermek, hem de mezar taşı üzerindeki fotoğrafına damlamış yağmur damlacıklarını silerken yaşadığım huzuru tazelemek için çok kısa süreli Londra seyahatine çıkacağım.

Özür dileyeyim ki, bu 10 günlük sürede elektronik postalara cevap yazamayacağım. O yüzden mail kutumu boşaltırken, öğretmenevinden bağ evine uzanan devletin malının baba malı gibi kullanılması yazılarıma değişik ‘usernname’lerle mail atıp ‘neden sürekli öğretmenevi- bağ evini yazıp ortalığı karıştırıyorsun’ diye soran yalaka ve dangalakların meraklarını da gidereyim istedim.

Biz gazetecilerin işi, unutulanları hatırlayıp hatırlatmaktır. Bu kimine göre, ‘karıştırmak’ kimine göre de ‘kaşımak’ olsa da asıl yapılan okuyucularına duyulan kutsal bir sorumluluğun farkında olmaktır.

Öyle sizin sandığınız gibi gördüklerini görmezden gelmek veya hafızasını her fırsatta sıfırlamak bir gerçek gazeteciler için değildir. Biz sizin o tanıdığınız, yağcılık ve yalakacılık yapacağıma, paraya pula tapacağıma, haberin içine yalan katacağıma, bana ilan vermeyene çamur atacağına, özel hayata dalacağıma, arkasından yedi ceddi cemaline saydırırken karşısına çıktığında eline ayağına yalayacağıma, gerçeklerden uzak kalacağıma, vurguncunun, üçkağıtçının yanında olacağıma, ‘ulan bu milletin inayisi ben miyim’ deyip malı götüreceğime…’ diye yemin edenlerden değiliz.

Vali Bey Basın Müdürü ile haber yollamıştı ‘Giden müdür beyle olan husumetinden kaynaklı’ diye Şimdi Vali Beye sorarım: Madem bu yazılıp çizilenler husumetten, öyleyse yazıp çizenleri niye mahkemeye veriyorsunuz? Niçin Bakanlıktan müfettiş istediniz.

Her şey bir kenara, ‘Karaman’ın koyunu yarın çıkar oyunu’ deyip internetten Nasrettin Hoca’nın bazı fıkralarını indirdim. Uçakta giderken okuyup uçma korkusunu üzerinden atarım diye. İçinden birini siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim:

Nasrettin Hoca eşeğine binmiş. Bakmış eşek gitmiyor ‘Yürü’ demiş, bağırmış, çağırmış, Eşekte ‘tık’ yok.

Sonunda dayanamamış, eşeğin kafasına sopayla hafifçe vurmuş. Eşek anında gaz çıkarmış. Biraz beklemiş, eşek yine kımıldamamış. Yine…Yine…

Sopa ile kafasına dokunmuş. Eşek yine gaz çıkarmış. Hoca dayanamamış “Bu nasıl eşek? Kafasına vuruyoruz kıçından ses geliyor” demiş.

Londra’da görüşmek üzere

 

(30 Mart 2012 Sabah Gazetesi Güney ekinden alınmıştır. Sırrıberk Arslan’ın köşesidir)    

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER